21 Aralık 2006

Beklenen Kriz...

Bugün ayın 21'i. Akşam saat 7.30 sularında Ruhibey önce oturduğu koltukta başını havaya dikti, sanki dışardan bir ses duymuş gibi... Sonra kafasını sallamaya başladı. Okşadım. Hışşt kendine gel diye seslendim. Hiç oralı olmadı. Başını sallamaya devam etti, sanki başına sinek konmuş da onu kovmaya çalışır gibiydi. Hop dur, falan... ve kasıldı, titremeye başladı... Koltuktan aşağıya düştü, ayak yürüme hareketleri... Klasik kriz durumu... Bu kez farklı iki şey vardı. İlki ağzının açık olması. Çok vahşi bir hali vardı... İkincisi bu arada inler gibi sesler çıkarması. Acı çekiyordu sanki. Ses öyle garipti ki genelde Ruhibey kriz geçirirken arazi olan Rafraf bu kez yanına gelip onu kokladı, sonra da havladı, hem de öfkeyle...
Kriz 25-30 saniye sürdü. Bittikten sonra bir iki saniye daha kaskatı yattı ve sonra hemen ayağa kalktı, ki bu da her zamankinden farklı. Genelde birkaç dakika yatar, çok zor kalkar, kalkınca da sağa sola yalpalardı.
Hemen kalktı. Zor arkasından yetişip dışarı sokağa çıkardım. Gene çiş ve kaka. 5-10 dakika dışarda gittik geldik. Evin içinde gene sağa sola koku bırakmaya çalıştı. Azarlayınca vazgeçti. 15-20 dakika odanın içinde dolandı durdu. Biraz bal yedirdim. Bir daha dışarı çıktık.
Şimdi yatıyor ama huzursuz. Arada bir zıpkın yemiş gibi kalkıp odanın karanlık köşesine çekiliyor, iki dakika sonra kalkıp gene yanıma koltuğa çıkıyor. Televizyon rahatsız etmesin diye kafasını yastığın altına sakladım. Işıkları da kapadım...
Bir kriz daha geçirmesin diye umarak oturuyorum.
Oysa bugün ne kadar neşeli ve iyiydi. Yoksa Mysoline vermemize gerek kalmadan bu işten kurtulacak mı diye düşünmeye başlamıştım. Belki verdiğimiz B-Vitaminleri işe yaramıştır ya da kuru mamayı kesmemiz?
Neyse, hemen umutsuzluğa kapılmadan devam edelim.
Önce şu karaciğerleri bir toplansın bakalım.
Epilepsiden ölmek, karaciğer yetmezliğinden ölmekten daha zormuş.

Hiç yorum yok: