28 Haziran 2008

üçüncü günde

Bugün üçüncü gün. Yalnızca sabah geçirdi. (Henüz, demek lazım, nazar değmesin diye, saat daha akşamın dokuzu çünkü.) Dün 3 tane geçirdi, sonuncucusu akşam olmak üzere, yani bu sabah geçirdiğinden gene tam 8 saat önce.
Dün akşamdan beri Luminal vermeye başladım. Vet.'i dinlemeyip bir değil, yarım tablet vermeyi düşünüyorum, yani 50 mg.
Mysoline'i mecburen kestim, nedense piyasadan kalkmış, primidon içeren tüm diğer tabletlerle birlikte.
Aklı hafif gitti, hiç değilse gel deyince geliyor. Akşam yemeğini de şapur şupur bitirdi. İsmet'in bahçeye geldiğini duyunca koşarak geldi ama neiçin geldiğini hiç hatırlamıyormuş gibi bir hali vardı, İsmet'i bol bol kokladı, yüzüne baktı, sonra herhalde vazifem bu kadardı diyerek bahçede biraz gezinir gibi yaptı.
Raf'la da ilk defa bugün uzun uzun koklaştı, Raf da sinirlenip havlamadı.

26 Haziran 2008

aylıklara devam

Sabah ilk üç oldukça hafif olsa da 2. ile 3. arasında yalnızca yarım saat geçmiş olması beni biraz endişelendirdi. Neyse ki 4., 8 saat aradan sonra oldu. Aklı hala yerinde...
Yarın Luminal'e başlıyorum.

03 Haziran 2008

Yeniden Aramızda

Fırtına o gece geçirilen hafif bir krizle (o kadar hafifti ki yerinden kalkma zahmetine bile girmedi) dindi dinmesine ama Ruhibey'e ancak bugün kavuştuk. O günden bugüne, yani yaklaşık bir haftadır süklüm püklüm bir köpekle karşı karşıyaydık. Üstüne üstlük o doymak bilmeyen köpek yaklaşık 24 saat ağzına yemek sürmediği gibi su bile içmedi. Tabii bu arada ilaçlarını da içmeye hiç yanaşmadı. Sonra bir yarım bisküvi, ardından su ama hepsi o kadar... En nefis kemiklere bile dönüp bakmadı. Ayrıca çekirdek niyetine yediği pirzola kemiklerini bile tabağında bıraktı. Ölmeyecek kadar derler ya ancak o kadar yeyip hiç değilse bol su içti. Bu arada ben neredeyim, bunlar da kim, burası ne bakışları ve tavırları ile bizi perişan etmekten de geri durmadı. Eve gelen gidenlerle bile ilgilenmedi. Kokladı, garip garip baktı.
Ama bugün hem iştahı felaket yerinde hem keyfine diyecek yok.
Daha ne...
(Bu arada: Krizli günlerinde en nefret ettiği şey merdiven inip çıkmak. Bu eylemi bile yeniden öğrenmek zorunda kaldı. Neyse... Artık gene eskisi gibi yıldırım gibi inip çıkıyor.)